Recent Posts

24 Mart 2012 Cumartesi

Ernest Hemingway - ( Kapanış )

Araya başka kitap sokmadan seri halde Hemingway kitapları okumaya 2011 sonlarında karar verdim. Paris Bir Şenliktir (Moveable Feast)de çok okumak istediğim bir kitap olmasına rağmen sadece e-book olarak bulabildim. Elektronik kitaba pek ısınamadığım, alışamadığım için onu yarım bıraktım. Bu kitabı saymazsak yazarın altı kitabını okumuş oldum. Yaşlı bir balıkçının bir balıkla mücadelesi gibi sade bir hikayenin mükemmel bir ustalıkla anlatıldığı Yaşlı Adam Ve Deniz dışında diğer bütün kitaplar hakkındaki görüşlerime de bu sayfalarda yer verdim.

Sadece tek bir yazar üzerine yoğunlaşmanın sıkıcı olabileceğini düşünmüştüm ama hiç de öyle olmadı. Tesadüfi bir şekilde okuma zamanı sırasıyla aşağıdaki beğeni sıram aşağı yukarı örtüştü. Bunu yazardan sıkılmaktan ziyade kitap türlerine bağlıyorum. İlk üç sırayı çok beğenmekle beraber yazarın daha çok anılarından bahsettiği Tehlikeli Yaz , Afrikanın Yeşil Tepeleri ve Paris Bir Şenliktir'i pek istahla okuyamadım.

Kapanış olarak Hemingway'in dalgaizlerinde yer bulan kitaplarına ait yorumlarımı beğeni sırama göre biraraya toplayım istedim :

1- Çanlar Kimin İçin Çalıyor http://dalgaizleri.blogspot.com/2011/11/canlar-kimin-icin-calyor-pilar-ve.html

2- Yaşlı Adam Ve Deniz

3- Güneş De Doğar http://dalgaizleri.blogspot.com/2011/12/gunes-de-dogar.html

4- Silahlara Veda http://dalgaizleri.blogspot.com/2012/02/hemingwayin-silahlara-vedas-savas-ask.html

5- Afrika'nın Yeşil Tepeleri http://dalgaizleri.blogspot.com/2012/03/hemingway-afrikann-yesil-tepeleri.html

6- Tehlikeli Yaz http://dalgaizleri.blogspot.com/2012/03/tehlikeli-yaz-hemingwayin-boga-guresi.html

Belli bir süreyi sadece bir yazara ayırma işini oldukça mantıklı ve eğlenceli buldum. Yazarın belli başlı kitaplarını okumuş olmakla beraber yazara daha hakim olduğumu düşünüyorum. Şimdi yeni bir yazarla yola devam etmek lazım. Önerileri olan varsa beklerim.TwitterTwitter'da paylaş

Hemingway - Afrika'nın Yeşil Tepeleri

Yazarın boğa güreşi tutkusunu açığa vuran Tehlikeli Yaz kitabından sonra Afrika'nın Yeşil Tepelerinde de avcılığa olan tutkusunu açıkça görüyoruz. Kitapta yazar Afrika'da ekibiyle yaptığı safarileri,avladığı, avlayamadığı avlamak istediği hayvanları yazmış. Bunları yazmakla beraber yine dünya görüşünden, edebi zevklerinden , Afrika ve insanları hakkındaki görüşlerinden detaylar da paylaşmış.

Yine bu sıralar bloglarla fazla içli dışlı olduğumdan mıdır bu kitabı Hemingway'in blog sayfası toplamaları olarak tasarladım kafamda hep okurken. İz sürmeleriyle , başarıyla ve başarısızlıklarıyla biten avları giriş - gelişme ve sonuç sırasıyla anlatışı her bölümü bir blog havasına sokmuş. Bir tutkusunu ve yaşadıklarını yazıya döken her insanın yazabileceği yazılar gibi duruyor ama yazan isim Hemingway olunca bütün dünya okuyabiliyor ancak.

Kitap boyunca kaç hayvanın vurulduğunu saymaya çalıştım ama sonlara doğru "ceylan sürülerine yapılan yaylım ateşi" pes ettirdi. Buna rağmen Ernest insanlar Amerika'ya ilk ayak bastıklarında orası ne güzel bir kıtaydı oysa ki ! Afrika'nın da doğal haliyle korunması lazım diyor. Bana göre birçok yerde kendisiyle çelişiyor.

Hemingway denince ilk akla gelenlerdendir avcılık. World Travel Channel her Küba'yı gösterişinde yazarın oradaki evini de gösteriyor. Evde ilk dikkat çekenler ise duvarları bezemiş hayvan kafaları.
En başta kullandığım fotoğraf tartışmasız birçok avcının sahip olduğu tür fotoğraflardan eminim. Hatta günümüzde çoğunun et , deri , para vs. için değil de sırf dürbünlü tüfekleriyle vurdukları bu hayvanlarla bir fotoğraf çekinip Facebook'ta sergilemek için avcılık yapıyor fikrine inanıyorum. Hemingway de kitapta vurduğu bir avın ardından hava kararmadan fotoğraf makinem yetişir mi acaba diye bir telaş yaşıyor .

Yabani öküzler, ceylanlar , samurlar , geyikler , gergedanlar , birçok kuş türleri...
Madem konu avcılık parantez içinde 2011 yılında avcılık ve yaşam alanı kaybına bağlı olarak iki gergedan alt türünün neslinin tükendiğinden de bahsetmek gerekir.


Ayrıca Hemingway'in parayla tuttuğu beraber iz sürüp avcılık yaptığı yerli ekip devamlı yazar için "sahip" , "patron" gibi ifadeler kullanıyor. Buna da ayrıca gıcık oldum.

Geçen yılın sonundan beri seri halde Hemingway kitapları okuyorum. Artık bu kitapla bu seriye bir son vermenin zamanı geldi diye düşündüm artık. Başka bir yazar ve kitaplarına başlamak istiyorum. Aklımda bazı isimler yok değil. Önerileri olanların önerilerini de alabilirim buradan.TwitterTwitter'da paylaş

15 Mart 2012 Perşembe

Estrella #3

Çoğu zaman bir şarkıya takılıp günlerce haftalarca o moddan çıkana kadar o şarkıyı dinler sonra yine defalarca dinlediğim eski şarkılara döner bu sefer de onları sıkılmadan tekrar tekrar dinlemeye başlarım. Bu Antonio Carbonell ve Estrella Morente düeti de bunlardan. Son zamanlarda ne kadar da çok dinliyorum. Bu anlamda çok tutucuyum sanırım yeniliklere kapalıyım. Bana sadece sevdiğim şarkıları verin. Sevme ihtimalim olanları da değil sadece sevdiklerimi.

Emin olun videonun YouTubedaki şu anki izlenme sayısı olan 7274e katkım büyük. E madem bu şarkı bu kadar iz bıraktı neden burada yok dedim. Şarkı sözlerini de ekliyorum elimden geldiğince sözlerin çevirisini de yaptım. Estrella'nın yine Antonio ile şarkı söylediği son İstanbul konserinde salonu dolduran kalabalığı düşününce birilerinin umrunda olacağını da düşünüyorum.

Buyrun iki güzel sesi dinlemeye buradan devam edelim :


Antonio Carbonell - Estrella Morente
Una espina clavá (Orijinali)

Llevo una espina clavada dentro de mi pecho
Llevo tres días sin verte
Son como tres años
Solo espero tu regreso
Veo que se marcha el día y viene la noche
Y me muero por mis recuerdos
Siento que si no estás conmigo
Y si no vienes pronto
De tristeza yo me muero

Dime, dime que me has dado, que me tienes loca
Loca estoy mi amado

El aire, me falta tu aire
Me falta tu aliento, quiero que me abraces fuerte
Que no te separes
Me da mucho miedo no poder acariciarte
Siento atarme a tu sombra
Pisar donde tu pises
Ser una sola persona

Ser una sola persona atrapada en tu ser
Una sola persona cubierta en tu piel
Amor de mis amores, yo quisiera ser
Quisiera ser, quisiera ser

Mira, miradas que se cruzan
No hace falta hablar
Estar solo contigo sobra lo demás, ay

Vente y no tardes mucho, me muero por verte
Cantando te espero juntito en la fuente
Estos nervios míos me nublan la mente
De lo que te quiero, ay

Sangre, sangre de mis venas
Si a ti te faltara, hasta mi vida entera
Estrella, si tú me pidieras
Yo a ti te traería la que tú quisieras
La rosa, la rosa más bella
Que guardo en mi pecho hasta que tú no vinieras
Quiero atarme a tu sombra, pisar donde tu pises
Ser una sola persona

(Türkçe çevirisi)

Göğsüme saplanıp kalmış bir sızım var
Seni en son gördüğüm günden beri üç gün geçti
Fakat sanki üç yıl gibi.
Dönüşünü bekliyorum
Günün bittiğini gece olduğunu görünce
Hatıralar beni öldürüyor
Eğer yanımda olmazsan ve bir daha hiç gelmezsen
Kederden ölecek gibi hissediyorum.

Söyle , söyle bana ne yaptın
Çünkü şu an senin için çıldırmış,çıldırmış durumdayım sevgilim

Havadan yoksunum.
Nefesinden yoksunum, Beni sımsıkı sarmanı istiyorum
Gitmemeni istiyorum
Seni sevip okşayamamaktan korkuyorum
Kendimi gölgene bağlanmış gibi hissediyorum
Adımladığın her yeri adımlarmış gibi
Sanki tek bir kişi olmuş gibi

Senin varlığına takılıp tek bir insan olmak
Senin teninle çevrilmiş tek bir insan
Sevdiğim , İşte böyle olmasını isterdim
Böyle isterdim, böyle isterdim

Bak, bakışlarımızın gelgiti
Konuşmaya ne gerek var
Seninle birlikteyken her şey gereksiz

Gel ve artık uzatma . Seni görmek için ölüyorum
Seni havuzun yanında bekliyorum, şarkı söyleyerek
Endişelerim düşüncelerimi gölgeliyor
Çünkü seni seviyorum

Kan, damarlarımdaki kan
Ver desen bütün hayatımı bile verirdim
Yıldız, Eğer benden istesen
İstediğin yıldızı sana getirirdim
Ya da gül , en güzel gül
Gelişine kadar sinemde sakladığım
Kendimi gölgene bağlamak istiyorum
Bastığın her yeri senle adımlamak
Ve senle tek bir kişi olmakTwitterTwitter'da paylaş

2 Mart 2012 Cuma

Tehlikeli Yaz - Hemingway'in Boğa Güreşi Terimleri Sözlüğü

Tehlikeli Yaz...Daha kitabı bitirmeden ismine ve içeriğine pek ısınamadığım bu kitaba yeni isimler düşünmeye başladım ve kitap için Hemingway'le Boğa Güreşine Dair Her Şey ya da Hemingway'in Boğa Güreşi Terimleri Sözlüğü isimlerini şu anki isminden daha uygun gördüm. Yazarın boğa güreşlerini sembolik manada kullandığı Güneş De Doğar gibi kitapları beni biraz olsun buna hazırlamıştı ama bu kadarını da beklemiyordum. Bir boğa güreşi federasyonu varsa ya da İspanya Kültür Bakanlığı hala bu etkinliğe bir kültürel faaliyet olarak bakıyorsa ekstradan bir kitap basma gibi bir zahmete girmek yerine bu kitaptan basıp piyasaya sürebilirler. Sözün özü bu kitabı sevip sevmemeniz boğa güreşi konusunda hangi tarafta durduğunuzla alakalı diyebilirim.
Ernesto'nun boğa güreşine olan tartışılmaz tutkusu ve bir profesyonel gibi teknik bilgiler vermesinin yanı sıra kitaptan konu üzerine ipuçları çıkarmaya çalışırsak : " Bir boğa güreşçisi yaptığı işi,sanatını seyredemez. Bir yazar gibi ressam gibi bir yerini düzeltmek şansı yoktur. Müzisyenler gibi çalınanları da duyamaz.Sadece hisseder ve kalabalığın sanatına verdiği tepkiyi dinleyebilir. Duyduklarının coşku dolu olduğunu hissettiği anda dünyada başka hiçbir şeyin önemi kalmamıştır. Bildiği sanatı yapmakta devam ederken becerisini ve karşısındaki hayvanın limitlerini de göz önünde bulundurması gerekir. " Kitap boyunca nasıl yukarıda yazar ,ressam , müzisyen kelimeleriyle boğa güreşçilerini aynı cümlede kullanıyorsa yazar boğa güreşiyle sanatı da aynı kefede birbirine denk tutuyor. Yazarların yazarken kullandığı tekniklere nasıl sanat gözüyle bakıyorsa kitap boyunca defalarca arka arkaya anlattığı boğa güreşçiliği tekniklerine de sanat diyor.

Boğa güreşleri kökeni kimine göre tarih öncesi ilkel dönemlere uzanıyor. Tiyatro'nun kökeninin Dionysos'a dayandırılması gibi kimileri bu birçok insanın değişik şekilde adlandırdığı ( sanat, spor, gelenek , vahşet ... ) aktiviteleri Mithras'ın boğa kurban etmesine bağlıyor. Bazılarına göre de asıl doğuş nedeni birbirine vurdurta vurdurta elimizde gladyatör kalmadı bunun yerine boğaları ileri sürelim fikri. Şöyle bakılırsa ilkel , gladyatör , şiddet , kan aslında birçok şeyi açıklıyor.

Hemingway'in çok iyi ahbap olduğu boğa güreşçileriyle anılarına yer verdiği anılarla da yetinmeyip baya baya olayın tekniklerine indiği hatta her güreşi detayıyla aynı ya da benzer cümlelerle anlatıp beni sıktığı , güreş aralarında da İspanyol coğrafyasına değinip bilgiler verdiği bir kitap. Hemingway okuru iseniz ya da İspanya gelenekleriyle ilgili iseniz okuyabilirsiniz. Bir roman tadı bekliyorsanız hata edersiniz . Bir anı kitabı olarak hayvansever olmayan içindeki şiddete yürü be kim tutar seni diyen herkese önerebilirim.

Bir iki defa bir endülüs televizyon kanalında izlemişliğim var. Katalunya bölgelerinde birçok yerde yasaklandığını biliyorum ve eski şaşalı günlerinden de uzakta. Öyle ya da böyle içinde kan var can alma var. Boğa güreşi şaka değil !

Bu kitap pek içime sinmedi. Bol bol yağan kar sağolsun bir an önce bitti de kurtuldum. Sırada Hemingway ile Kilimanjaro yolculuğu var.TwitterTwitter'da paylaş

11 Şubat 2012 Cumartesi

Estrella #2

TwitterTwitter'da paylaş

9 Şubat 2012 Perşembe

Dr. House'u emekli ettiler

Her güzel şeyin bir sonu vardır. 2004 yılından beri yayın hayatına devam eden House MD artık bizlere veda ediyor maalesef. Amerikan Fox televizyonu düşen izleyici oranı ve yüksek maliyet nedeniyle sekizinci sezonun ardından doktorumuzu emekli etme kararı aldı blah blah blah.

House dizisinin tutkunlarında nasıl bir yere sahip olduğunu burada cümlelerle açıklamaya gerek duymuyorum. Sevenler zaten şu an ekranlarımızda olan zırvalardan farkını görüp bilmiş ve bu beğeni sebebiyle de bu yazıları okumaktadırlar.

Ben yine bu izleyen arkadaşların görüşlerini merak ediyorum. Sekiz yıldır ilgiyle izledikleri salladığı bastonuyla sağındaki solundakilerle laf oyunlarına giren-zeka yarıştıran, gizemli bulmaca vakaları çözen esrarengiz doktorları artık olmayacak. Büyütmek gerekir mi ya da aman zaten sıkmıştı iyice mi diyorsunuz ? Ekranlardaki House realizmi yerini nelere bırakacak ? Zirvede bitirmek iyi midir ya da House zirvede bitirmiş midir? Belli başlı bu belirgin konular etrafında sekiz yıl yeter de artar mı yoksa ? İyiydi güzeldi de her şey de tadında kalmalı diyenler var mı peki ?

Sevenleri için birçok şey ifade ediyordur. Felsefesiyle dahi birçok kişiye bir şeyler katmıştır belki. Bunların yanında House televizyon dizilerinde yer bulan anti-kahramanları da çoğaltmıştır bana göre. House'la beraber ekranlarda sıklıkla boy gösteren aslında tam anlamıyla da iyi denmeyecek, alaycı , bencil kahramanların artışı sizlerin de dikkatini çekmiştir. Yeni anti-kahramanınız Behzat mı yoksa Sherlock mu olacak ? Hiç yapma Sir Arthur Conan Doyle Sherlock Holmes'u yıllar önce yazmıştı gibi söz dalaşlarına girmeyelim Holmes severlerle. Ne demek istediğimi anladınız. Benzerliği bu sayfalarda yazmıştım hatta.

Sonuç olarak House'a ve onunla ilgili birçok şeye veda etmeye hazırlayalım kendimizi. Görüşlerinizi bekliyorum.TwitterTwitter'da paylaş

6 Şubat 2012 Pazartesi

Hemingway'in Silahlara Vedası - Savaş - Aşk - Arkadaşlıklar

1899 doğumlu olan Ernest Hemingway'in liseyi bitirdiği sıralarda Birinci Dünya Savaşı patlak verir. ABD'nin savaşa dahil olmasının ardından yazar orduya katılmak için başvuruda bulunur ancak gözündeki bir sorun nedeniyle alınmaz. Daha sonra savaşın son yıllarında Kızıl Haç gönüllüleri arasında ilk sıralardadır ve yazarlığı için malzeme toplayacağı savaş serüvenlerine böylelikle atılmış olur. İtalyadaki bu Kızıl Haç ambulans şoförlüğü görevi sırasında yakınlarında patlayan bir top tarafından ağır yaralanır. Milano'da tedavi sürecinde bir hemşire olan Agnes von Kurowsky'e aşık olur...

Yukarıdaki cümleler ve yazarın Milano'da iyileşme sürecinde çekildiği fotoğrafı dikkate aldığımızda Silahlara Veda'nın az buçuktan öte bir otobiyografik eser olduğunu da söyleyebiliriz.

Şu ana kadar okuduklarımı dikkate alırsam Hemingway'in tüm kitaplarının son sayfasına geldiğimde onları tek tek çok sevdiğimi söyleyebilirim. Belli çerçevelerde birbirlerine benzeseler de bu beni kesinlikle sıkmıyor. Aksine bunun yazarın tarzını anlama yolunda bir his olduğunu düşünmeme neden oluyor. Silahlara Veda'da - okuduğum zaman dilimiyle de alakalı olabilir- kitabın ortalarına gelirken tıpkı ana kahraman teğmen Henry'nin sonradan sıkılacağı gibi sıkıldım savaştan. Sonlarda ise onun başlarda cepheye koşması gibi zevkle, bir heyecanla çevirdim sayfaları.

Hemingway birbirine harmanlayarak yer verdiği birçok fikrin ön sahnesinde yine savaşı yerin dibine vuruyor. Ne menem bir şey olduğundan , yıkıcılığından , etkilerinden bahsediyor. Güzel şeyler ne kadar var olmaya devam ederse etsin bir şekilde savaş tarafından etkileneceğini , harap edileceğini yazıyor. Her türlü lekesizi lekelemek üzere proglamlanmış savaş güzelliklerin ve mutlulukların varlığına dayanamıyor çünkü. Öyle ki ne zaman Henry ve Catherine biraraya gelip mutlu oldu desem kitap boyunca bu yönde engeller çıkıyor. Henry'nin yaralanması, cepheye geri gönderilmesi , tutuklanma tehdidi ve kitabın sonu hep bunu gösteriyor. Yine de ikisi de aşkı savaş havasından kurtulmak için kullanıyorlar. Kitap boyunca vurgulanan birbirlerini düşünerek ya da güzel şeyler düşünerek dışardaki dünyanın yıkıcılığından kaçıyorlar. Aşkın bu savaşın ve hayatın dehşetlerini altetme gücüne güvenlerinin yanında ondan çekiniyorlar da çünkü ikisi de her güzel şeyin bir bedeli olduğuna inanıyor.

Baştan sona kadar kitap yağmur , nehir ve değişik su tasvirleriyle sırılsıklam su baskını altında yüzüyor. Kitapta bunun iki nedenle kullanıldığını düşünüyorum. İlki devamlı görülen yağmur yıkıcılığı temsil ediyor. Yağmur çamur kitap boyunca devam eden savaşın karakterler üzerindeki umutsuzluk ve mutsuzluk halini yansıtmak için kullanılmış. Buna dikkat ederim kitaplarda olsun filmlerde olsun savaşlar genelde yağmur altında değil midir ? Suyun olumlu bir manada kullanıldığı ikinci bir nedense anakarakterin nehir ve gölü kullanarak "savaştan" kaçıp uzaklaştığı anlarda karşımıza çıkıyor. Kurtuluşun sembolü yağmur savaştan uzaklaştıkları her an daha çok bir " vaftiz" törenini andırıyor. Felaket göstergesi yağmur bu sefer Catherine'i kahkahalara boğuyor. Yine çiftin en mutlu anlarını yaşadıkları İsviçre karlar altında. Ne zamanki karlar kalkıyor işler değişiyor...

Kitabın sonunun beni bu kadar etkileyebileceğini düşünmezdim.- Ne kadar detaya giriyorum bilmiyorum. Kitabı okumayanları ne kadar düşünsem de birçok onları hoşnut etmeyecek detaylara girdiğimin farkındayım. Affetsinler artık. - Kitapta gönüllü olsun cebren olsun birkaç yerde gördüğümüz terketme finalde birbirine karışmış bütün duyguları zirveye taşıyor.Saygılar Hemingway !

Birçok defa filme de uyarlanmış. Kadir İnanır'ın da aynı adlı bir filmi var ama bilmiyorum neyi ve nasıl anlatır.

Hemingway'in Silahlara Veda'sıyla bir savaşı daha geride bırakıp Tehlikeli Yaz'la boğalar matadorlar arenasına attım bile kendimi çoktan ben.TwitterTwitter'da paylaş

18 Ocak 2012 Çarşamba

Murakami müzikleri - En İyi On

Okurları Japon yazar Haruki Murakami'nin özellikle 60 ve 70'li yıllar İngiliz ve Amerikan müziğine olan ilgisini farketmişlerdir. Bana sorarsanız bu ilgi birçok eserinde takıntı seviyesinde kendini belli ediyor. Öyle ki Norwegian Wood kitabı başlığı dahi (sanırım dilimize İmkansızın Şarkısı olarak çevrildi) bir Beatles şarkısına gönderme yapıyor. Ben bu sayfada Murakami'nin Haşlanmış Harikalar Diyarı Ve Dünya'nın Sonu adlı kitabında ismi geçen şarkıları listelemek istedim. Listeyi oluşturan ya da listeye alamadığım şarkıların büyük bir çoğunluğunu yine malum dönemin Amerikan şarkıları oluşturuyor. Murakami yine şarkıların etki altına aldığı kişiler ve mekanlarla bu şarkıların ruhunu katıyor eserlerine.

The Beatles - Norwegian Wood: İlk olarak bir Murakami kitabıyla aynı adlı bu şarkıyla başlayayım. Hoş bir melodisi ve ne kadar anlamlı olduğu tartışılır ama ritimle birlikte akılda kalan sözlere sahip.



The Rolling Stones - Watching The River Flow:



Lawrence Brown - Do Nothing Til You Hear From Me:

"Lawrence Brown'ın eşsiz trombon solosuna eşlik edip ıslık çalarak sürdüm arabayı."


""O şarkıyı sever misin ? - Evet severim dedim. İlkokulda bu şarkıyı mızıkayla çalmış, birinci olmuş ve birçok kurşun kalem kazanmıştım."


Ray Charles - Georgia On My Mind:


"Kafamın içinde zamanı çevirmeye başladım."


Pat Boone - I'll Be Home:



Bob Dylan - Like A Rolling Stone:

"Hepimiz yaşlanırız. Yağmurun yağması gibi kesin bir şekilde."


Bob Dylan - Positively 4th Street


Aradan yirmi yıl geçse de iyi şarkı iyi şarkıdır.


Milse Davis - Surrey With The Fringe On Top:



Ve son olarak Pablo Casals - Brandenburg konçertosu:

Brandenburg kaydını dinledin mi? Mutlaka dinlemelisin. Meşhur olduğunu söyleyemem ama müthiştir.
TwitterTwitter'da paylaş

16 Ocak 2012 Pazartesi

Kediler Güzel Poz Da Verir

Hemingway romanlarından başka roman okumuyorum bu aralar ve kendime de söz verdim okumayacağım da tüm eserlerini bitirene kadar . Ancak aralara öyküler sıkıştırıyorum ve bu şekilde de Ernest'i aldatmamış oluyorum . En son Yekta Kopan'ın içinde küçük öyküler olan Kediler Güzel Uyanır kitabını okudum. Çok beğendim diyebilirim. El altında bulunması gereken öykü kitaplarından. Berber dükkanında geçen bir öyküyü sevdim en çok eskilere götürdü beni. (ismini unuttum ) Bir de matruşka isimli öykü ki bu tarzda bir yazım şu ana kadar görmemiştim. Tavsiye ederim....

Güzel kitabın başlığından yola çıkarak kediler güzel poz da verir deyip birkaç fotoğraf paylaşmak istiyorum. Elime makinemi aldığım her fotoğraf gezimde çekmeye çalışırım kedileri. Keyifleri de yerinde olursa poz verdiklerini düşünürüm. Hep güzel yerlerde rastlarım onlara yani her güzel yerin birçok kedisi vardır bana göre.









Madem konu kediler Bülent Ortaçgil'in Kediler şarkısını dinleyelim son olarak. Ben en çok son bölümdeki " Hangi kedileri seversiniz, hangi kediler gibi yaşamak istersiniz?" kısmını seviyorum.



_____________________________________________________________________________________
© Fotoğraflar dalgaizlerine aittir.TwitterTwitter'da paylaş
Blog Widget by LinkWithin