Dedemin İnsanları filmini izlemişken sıcağı sıcağına filmin üzerine birkaç cümle yazmak istedim. İlk olarak film çıkışı aman ne güzel bir dünya tüm insanlar ne güzel gibisinden farklı hisler yaşadım. Film hakkındaki görüşlerim konusunda tüyo vermek gerekirse eğer bir film çıkışında bu tür farklı duygular hissediyorsak o film bana göre olmuş filmlerdendir. Çok beğendim ve bu beğendiğim detaylar için henüz izlemeyenleri rahatsız etmemeye çalışarak ayrı ayrı parantezler açmak istiyorum.
Filmin ilk bölümünü izlerken Dido Sotiriyu'nun Benden Selam Söyle Anadolu'ya kitabından satırlar anımsadım. Nüfus mübadelesinin aslında sanıldığı gibi basit bir şey olmadığı nesillerden nesillere sosyopsikolojik etkilerinin nasıl aktarıldığını gördüm. Film tıpkı Sotiriyu'nun kitabında olduğu gibi bu göçün neden olduğu trajik bir temel üzerine oturtulmuş. Tıpkı bahsettiğim bu güzel kitabı okuduğum gibi okudum filmi de. Bu sayfalarda da çok bahsederim eğer bir film okunuyorsa ayrı bir güzeldir. Dede ,torunu ve dedenin insanlarını karakter olarak tek tek özümsemek her birini farklı pencerelere koymak mümkün. Oyunculuklar da bu çeşitliliğin zenginliğin hakkını verecek kadar başarılı bence. Bir film izlemekten çok bir kitap okur gibi hissettim. O karakterlerle oturmak , konuşmak onların masasında onlarla birlikte olmak istedim.
Oyuncular konusunda detaya girmek gerekirse benim şahsen hor gördüğüm dizilerin yeni dönem oyuncular üzerinde etkisinin görmezden gelmek olmaz diye düşünüyorum. Gökçe Bahadır ve Mert Fırat'ı çok beğendim ve ilerde daha da iyi yerlerde göreceğimden şüphem yok. Diziler öyle ya da böyle bu oyuncuların pişmesinde etkili midir bilmem ama ben onları daha çok sinemada görmek isterim. Filmin çocuk oyuncuları konusunda ne diyebilirim bilmiyorum. Rollerini kağıt üzerinde yapmak yerine karakterlerine öyle ince süsler katmışlar ki. Ozan karakterini görenler bu çocuğun birçok filmde gördüğümüz üzere bir dekor çocuk olmaktan çok ileri olduğunun farkına varmışlardır. Filmdeki çocukların bu rolleri ancak animasyon karakterlere yaptırılabilirdi. Son olarak Çetin Tekindor ve Hümeyra'yı yorumlamak gerekirse bu ikisi tıpkı Luis Buñuel'in Catherine Deneuve ve Fernando Rey'le kol kola girip beraber kademe atlaması gibi Çağan Irmak'la birlikte daha iyi bir vitrin imkanı buluyorlar ve daha nice güzel işe imza atacak gibi görünüyorlar.
Filmde birçok sahneyi beğenmekle birlikte,filmin kefen bezi almaya gelen yaşlı teyzenin aynı zamanda bahçesinde gelecek sene çıkacak çiçekleri düşünmesi ve burada beraber vurgulanan ölüm - umut düşünceleri kısmını başka bir yere koyuyorum. Açıkça söylemek gerekirse filmde öylesine ya da kaba tabirle yeşillik olsun diye çekilmiş hiçbir sahne yok. Her sahne her söz her kare üzerinde bir anlam taşıyor. Ağır ya da hafif anlam yüklenmiş. Çağan Irmak yine labaratuvarına geçmiş filmin başından itibaren hücrelerimize bir şeyler enjekte ediyor ve belli sahnelerde bunu doj aşımına uğratıyor. Yönetmenin filmleriyle ilgili yine o bildik şu sahnesinde yine ağlattı , bu sahne ne duygusaldı sözlerini çok işiteceğiz.
Il Postino ( Postacı ) filminden sonra şimdi de bu. Sanırım içinde "metafor" kelimesi geçen filmleri seviyorum diye bir genelleme yapabilirim.
Fazla detaya girmek de istemiyorum. Bir Ege kasabasında yaşayan 10 yaşındaki göçmen çocuğun göçün etkisiyle şekillenen aile ve çevre ilişkilerini , onun doğduğu topraklara özlem duyan hoşgörü timsali ailesine kol kanat geren dedesini , mübadeleden , azınlıklara oradan ihtilale uzanan bu ülke gerçeği hikayesini izlemenizi öneririm.
Filmden erken çıkmayın derim bir de . Filmin sonunda çok hoş bir rembetiko şarkı var.Twitter'da paylaş
Recent Posts
1 yorum:
Evet filmin sonundaki o şarkı çok hoşuma gitti benim ve hem dinleyip hemde eski fotoğraflara bakarken bi baktım etrafıma kimse kalmamış :D
Filme gitme nedenim Çetin Tekindor ve Hümeyra'nın olmasıydı ama Mert Fırat'ı da bir kere daha beğendim açıkcası :)
Tavsiye edilesi bir film..
Yorum Gönder